15 Şubat 2011 Salı

İda'da günbatımı

"Korkularını dile getirmek kadar rahatlatıcı birşey yoktu hayatta" diye düşündü. Gerçekten neden bugüne kadar susmuştu? Cevapsız kalacağını bildiği için mi? Kitabını okuyordu, daha doğrusu okuduğunu sanıyordu... Çünkü son bir saattir hala aynı sayfadaydı, kelimeler birbiri içine giriyor, bir türlü cümlenin neresinde kaldığını hatırlayamıyordu. Kitabı kapattı, etrafı seyretmeye başladı. Ağaçların arasından görünen deniz, kuş sesleri, hafif esen rüzgar... Keyfi yerindeydi. Saatine baktı çoktan öğle vakti gelmişti. Kalktı, odasına doğru yürüdü. Çantasını alıp köy pazarına gidecekti. Biraz etrafı gezer, alışveriş yapar sonra da otele dönerdi. Otel sahibi ile karşılaştı bahçenin kapısında. Birlikte yürümeye başladılar. Sessizliği adam bozdu "uzun zamandır mı birbirinizi tanıyorusunuz?", kadın cevap vermedi. "özür dilerim" dedi adam; "çok özel bir soru oldu galiba". Kadın yine cevapsız kaldı. Pazara geldiklerinde kadının gözleri ışıl ışıldı. Bir tarafta yöreye has otlar, peynirler, zeytinler, diğer tarafta köylünün el emeği göz nuru örtüleri, havluları, yemenileri... Hepsini alası geldi içinden. Otel sahibi yaşlıca bir teyze ile sohbet ediyordu; tezgahtaki otların herkese şifa dağıttığını anlatıyordu teyze. Bir kaç tezgah ötede bir sürü otla yapılan gözlemeler satıyordu gençten bir köylü kadın. Acıktığını hissetti. Tezgaha yaklaştı ve kadın sacın üzerinden yeni aldığı gözlemeyi uzattı; yandaki tezgahta sabun satan genç çocuk hemen bir tabure çekti ve kadına verdi. Otel sahibi ile gözgöze geldiler o anda; adam gözleriyle afiyet olsun der gibiydi. Gözlemeci kadın konuşmaya başladı; "İstanbul'dan mı geldin?" ağzı dolu oldğu için cevap veremedi ama başını salladı. "Çok mu kalacaksın yoksa sadece tatil mi?" Lokmasını yuttuktan sonra, "kısa bir tatil; yarın döneceğim" dedi. Kadın ikinci gözlemeyi kağıda sararken, bir yandan da lafına devam etti "sen hiç İda'da günbatımını seyrettin mi?" hayır anlamında kafasını salladı. "Çok şey kaçırmışsın kardeş" dedi. "Neyse şanslısın ki bu akşam da kalıyorsun; günbatımını seyretmek için en güzel yer kaldığın otelin bahçesinde biraz uçuruma doğru bir taş var işte orası. Oraya otur ve günbatımını izle, gökkuşağının tüm renklerini göreceksin... Ama sadece o taşın üstünde oturursan yakalayabilirsin, ne sağı ne solu sakın unutma" dedi. O sırada kadın ikinci gözlemesini de bitirmiş kalkmaya hazırlanıyordu. Cüzdanını çıkardı tam ne kadar diye soracakken, "misafirimizin misafiri bizim de misafirimizdir. sakın unutma, taşın üzerinde otur ve günbatımını seyret" dedi. "Teşekkür ederim, sözünüzü dinleyeceğim ve herkese hayatımdaki en güzel gözlemeyi sizin elinizden yediğimi söyleyeceğim" dedi ve yavaş adımlarla oradan uzaklşatı. Yemeniler satan tezgahın önüne geldiğinde gözleri kamaştı, turkuazdan mora, kırmızıdan yeşile, sarıya her renk yemeni tezgahı süslüyordu. Hiç düşünmeden her renginden birer tane aldı, parasını ödedi ve otele doğru yürümeye başladı. Otel sahibi de alışverişini bitirmiş arkasından geliyordu. "Size yöre peynirlerinden ve zeytinyağından aldım, yanınızda götürmek istersiniz belki" dedi. "Gözlemelere öyle dalmışımki aklıma ne peynir almak geldi ne de zeytinyağı. Hele yemeniler beni aldı götürdü.Çok teşekkür ederim beni düşünmeniz büyük incelik" dedi. otele gelmişlerdi. kadın izin istedi ve odasına çıktı. Duş alıp dinlenmeliydi. Odaya girdiğinde bir anda burnuna o tanıdık koku geldi, "yok artık" dedi, "tamam birbirimizi tanıyoruz da herhalde odama girmesine de izin vermediler ben yokken" diye düşündü, sonra balkon kapısının açık olduğunu fark etti. Yine taburede oturmuş sırtını duvara yaslamıştı. Elinde her zamanki gibi sigarası vardı. "Duş alacağım, kapıyı kaparsam rahatsız olmazsın değil mi?" diye sordu. Adam kafasını çevirdi, hayır anlamında başını salladı. Kapıyı kapadı, banyoya gidip suyu açtı ve soyundu. Yarım saat sıcak suyun altından çıkmadı. Yine güzel bir gündü, oksijeni, güler yüzlü insanları, kuşları, ağaçları, hayatı içine çekmişti. Çok karlı bir yolculuk oldu bu diye geçirdi aklından. Duştan çıktığında elleri ninelere benziyordu. Havlusuna sarıldı, kahve içmek için kettlea su koydu ve giyinmeye başladı. Kafasını balkona doğru uzattığında hala orada oturduğunu gördü. Giyindi, kahvesini hazırladı ve balkon kapısını açtı. "Kahve içer misin?" diye sordu. Adam kafasını salladı; bu sefer anlamamıştı evet miydi yoksa hayır mı? "Neyse" dedi kendi kendine bir fincan daha aldı ve kahveyi hazırladı. Balkona çıktı hiç konuşmadan kahveyi korkuluğun üstüne koydu, şömineni önündeki koltuğu kapının önüne çekti ve oturdu. "Bugün pazarda gözlemeci kadın buradan günbatımını seyretmeden gitmemin hata olacağını söyledi, ben de günbatımını kaçırmamak için bir gece daha kalmaya karar verdim." dedi. Adam cevap vermedi; kadın da sustu. Yine susmalara başlamışlardı. İşte bu yüzden kadın konuşmaktan kaçıyordu. Çünkü konuşunca bu sefer de susmak bilmiyordu. Ama susmaya karar verdi. Kahvesi bitmişti. Kalktı, üstüne kalın birşeyler geçirdi; eldiven, bere ne varsa ceplerine tıktı, hiçbirşey söylemeden balkon kapısını kapattı o sırada kapı çaldı. Otel çalışanlarından genç bir çocuk bir küfe dolusu odunla gelmişti. Sessizce odaya girdi, birakç odunu şömineye attı, küfeyi kenara bıraktı ve odadan çıktı. Kadın da hemen arkasından çıkıp, gözlemeci kadının söylediği taşa doğru yürümeye başladı. Otel sahibi yeni gelen misafirleri ile konuşuyordu, ama başıyla selam vermeyi de ihmal etmedi. Kadın taşa yaklaştığında yandaki taburede üzerine küçük bir not iliştirilmiş ekose battaniyeyi gördü. "Bu mevsimde taşın üstünde battaniye olmadan oturamazsın". Yazıyı tanımıştı. Güldü. Kağıdı alıp cebine soktu, ve battaniyeyi taşa serdi. Oturduğunda artık neredeyse vakit gelmişti. Güneş, yavaş yavaş denizle birleşmeye başlamıştı. Denizin mavisi, güneşin kızılıyla karışıyor, ortaya morumsu laciverdimsi bir renk çıkıyordu. Adam arkasında ayaktaydı. Kadın kokusunu alabiliyordu. Ağaçların yeşili kahveye çalmaya başlamıştı, güneş gölge oyunları oynuyordu ağaçlarla birlikte. Kızıl hiç bu kadar kızıl olmuş muydu? Ya lacivert-mor? Hiç bu kadar canlı gözükmüş müydü gözüne? Ya burnuna gelen kekik kokusu, hiç bu kadar keskin olduğunu fark etmiş miydi? Gözü hiçbirşey görmüyordu ki; bunların farkına varabilsindi. Oysa şimdi İda'da, Issız Adam'ın yatağından geçmiş bir sürü kadından biri olan O, tüm bunların tadına varıyordu... Hem de arkasında sessizce kendisini izleyen Issız Adam olmasına rağmen... "İda'da günbatımı" dedi yüksek sesle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder