22 Şubat 2011 Salı

Gece

Kadın odasına girdiğinde biraz yorgun, biraz sarhoş ama çok keyifliydi. Hemen üstünü değiştirdi; pijamalarını giydi. Şömineye birkaç odun atıp, bir sigara yaktı, balkona çıktı. Soğuk havayı içine çekti. Otel sahibi bahçede masaların hazırlanmasına yardım ediyordu. Bir an kafasını kaldırdı ve kadınla gözgöze geldi. "eee bu geceki program ne?", kadın güldü ve "uyku ve uyku" diye cevap verdi. Adam da gülümseyerek işine geri döndü. İçeri girdi, balkon kapısını kapattı ve yatağın üstündeki örtüyü kaldırdı, buz gibiydi yatak, biraz ısınsın hemen yatacaktı; ayakta durmaya hali yoktu. Her zamanki gibi dayanamadı, bir fincan kahve hazırladı kendine. Sadece başucundaki minik lamba aydınlatıyordu odayı; tabiki şömine ile birlikte. Bahçeden gelen müzik sesine kulak kabarttı ama camlar kapalı olduğu için anlayamadı. En güzel müzik odanın içindeydi; odunların yanarken çıkarttığı çıtırtılar, sesler ve gölge oyunları. Yan odanın kapısının açıldığını duydu; bir iki dakika sonra balkonda bir gölge belirdi. Kahvesinden bir yudum aldı; o sırada balkon kapısı çalındı. Kalktı, sadece perdeyi açmakla yetindi. Adam eliyle içelim mi diye işaret ediyordu; kadın fincanını gösterdi, başıyla teşekkür etti. Adam ısrar etmedi; iyi geceler deyip her zamanki gibi taburesine oturdu. Kadın, perdeyi kapayıp tekrar yatağına girdi ve üstünü örttü. Başucundaki lambayı söndürdü ve uykuya daldı.

Bir kaç saat sonra gözlerini açtığında dışarısı daha da karanlıktı ama sesler azalmıştı. Kalktı, bir bardak su koydu kendine. Saatine baktı, daha ancak gece yarısı olmuştu. Neredeyse 5 saattir uyuyordu. Aslında hala uykusu vardı; yatsa uyuyacaktı ama bir sigara iyi gelecekti. ne çok içiyordu şu meredi? Yok, yok buraya geldiğinden beri artmıştı; yoksa uzun zamandır azaltmıştı. Bazen bir paket sigara 4-5 gün çantasında dolanıyordu. Kapı çalındı; "Allah Allah gecenin bu saatinde herhalde bizim çocuk odun getirmedi?" diye aklından geçirdi ve "kim o?" diye sordu. Otel sahibiydi; elinde bir tepsi vardı. "Gölgeni görünce acıkmışsındır diye düşündüm; küçük bir sandviçle biraz meyva getirdim; bir şişe de şarap. Geldiğinden beri bizim şaraptan hiç tatmadın" dedi; tepsiyi kadının eline tutuşturdu ve iyi geceler dileyerek gitti. Kadın tepsiyi eline alana kadar acıktığını fark etmemişti. Elindekileri sehpaya koydu, kadehine şarap koydu ve şarabın kokusunu içine çekti. Tabakta bir sürü küçük sandviç vardı; jambon-domatesli, keçi peyniri-kurutulmuş domatesli, kurutulmuş et, turşu ve hardal... Ve taze nane dolu bir kase... Ve minik bir tabakta zeytinyağı... Burayı çok seviyordu, bu köy hayalinde canlandırdığı yerlere benziyordu. Ama artık tatilini bitirmeliydi, işi onu beklerdi. Evet, birlikte çalıştığı güzel insanlar onu aratmazlardı ama olacak şey değildi; sadece o sabah gidiyorum demek için aramış bir daha da telefonunu çantasından çıkarmamıştı.

Hemen sandviçlerden birini eline aldı ve o an fark etti, her bir sandviçten iki tane vardı. Balkon kapısına yaklaştığında tabureden sedire geçmiş olan adamı gördü. Elinde rakı kadehi, önünde tırtıkladığı peyniri ile. Kapıyı açtı, "üşümedin mi? kapıma bırakılan bu sandviçleri benimle paylaşmak ister misin?" dedi. Adam kahkahayı bastı, "sen öyle san ben olmasaydım sen elinde kahve fincanınla dolanıyor olurdun odanda" dedi. Kadın da güldü; düşünmeliydi böyle bir oyuna getirildiğini. Üstüne montunu geçridi, tepsiyi aldı ve balkona çıktı. "Soğukmuş" dedi ve sandviçine bir ısırık attı. "Sen ne zamandan beri şarap içiyorsun?" diye sordu adam. "Kırmızı şarabı sevdiğimi bilirsin" diye cevap verdi ve sandviçini yemeye devam etti. "Ben yarın dönüyorum, bizimkiler çok yalnız kaldılar" dedi. Adam, "sensiz de idare ediyorlarki arayan soran yok" dedi. "Bensiz tabiki idare ederler ama dönmeliyim, yapacak çok iş var" dedi. "Sofyalı sokağın köşesinde yeni açılan yeri gördün mü?" diye sordu adam. Kadın kafasını salladı. "Bir ara gidip orada birşeyler atıştıralım merak ediyorum yemeklerini" diye devam etti. "Peki sen ne zamandan beri yemek yemeye merak saldın? Senin ana gıdan rakı ve sigaraydı da" dedi kadın. Adam cevap vermedi. "Sabah kahvaltıdan sonra yola çıkacağım, köyden biraz daha alışveriş ederim, sonra ver elini İstanbul" dedi. Adam sandviçlerden bir tane aldı "sen de denemelisin bunlardan cafede, akşam üstü atıştırmalık iyi gider" dedi. Sanki O'nu dinlemiyordu, kadın yola çıkmaktan bahsediyordu, adamsa cafede yapabileceği ufak tefek atıştırmalıklardan. Şarabı bitmişti, kadehini doldurdu ve bir dikişte içti. "Benden bu kadar, iyi geceler" dedi ve kalktı; tam arkasını dönmüştü ki adam eline uzandı ve "içime çektim seni" dedi. Kadın ürperdi, birşey demeden odasına girdi. Montunu çıkardı, şömineye birkaç odun daha attı ve yatağa girdi. Kapıyı kapamamıştı; bir beklentisi de yoktu, ama yine de kapamamıştı. Saatine baktı, neredeyse ikibuçuk olmuştu. Gözlerine ağırlık çöktü ve uykuya daldı. Sabaha karşı, sanki bir el eline dokunmuş gibi hissetti. "Rüya görüyorum herhalde" dedi. Gözlerini araladı ve yanında yatan adamı gördü. Kadın yorganın altındaydı, adamsa üstündekilerle yatağın üstüne kıvrılmıştı. Kadın sesini çıkarmadı; uzun zamandan beri ilk defa aynı yataktaydılar. Bunu bozmaya hiç niyeti yoktu. Gözlerini tekrar kapadı ve uykuya daldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder