13 Şubat 2011 Pazar

Bugün Yorgunum...

Kadın güne yorgun başladı… Gece öyle çok geç de yatmamıştı; dün veya ondan önceki gün öyle çok koşuşturmaca içinde de değildi; ama kendini çok yorgun hissediyordu.
Hiç yataktan çıkmak istemiyordu; oysa bugün cumartesiydi ve hava çok güzeldi. Keyfini  çıkarmalıydı… Kalktı, perdeyi çekti ve penceresini açtı; ılık hava odanın içine doldu… Güneş içini ısıttı. Mutfağa doğru yavaş adımlarla ilerlerken bir anda bugünün O’nun doğumgünü olduğunu hatırladı. Kendisine sert bir kahve yaptı; salona geçti; babadan kalma pikabına ve yanındaki plak yığınına göz gezdirdi. Acaba bir plak seçse, pikap ona bir kıyak çeker miydi bugün? Bazen hiç çalmıyordu; yada sadece cızırtılar geliyordu. Bazen de sanki bugün doldurulmuş bir cd kıvamında çalıyordu… Denemeliydi… Gözlerini kapadı, elini uzattı ve aralarından bir plak çekti… Güldü kendi kendine… Issız Adam’ın orijinali elindeydi…  Fincanını sehpaya bıraktı, pikabın kapağını kaldırdı, üzerindeki tozları şöyle bir üfleyerek temizledi, sonra eline babadan kalma pikabın en büyük yardımcısı kadife bezi eline aldı ve plağı bir bebeği okşar gibi kadife bezle temizlemeye başladı. Hala tereddüt ediyordu, ama denemeden bilemezdi. Plağı yerine yerleştirdi, iğneyi plağın üzerine koymasıyla önce bir cızıltı ve sonra o meşhur melodi çalmaya başladı; Anlamazdın! Balkon camının önünde duran sallanan koltuğuna oturdu, camdan esen hafif rüzgar ve içini ısıtan bu melodi eşliğinde denizi seyretmeye koyuldu.
Sonuna kadar büyük bir zevkle dinledi denizi seyrederken. Martılar balkon demirlerine konmaya başladığında şarkının sonu gelmişti… Kahvesinin de… Kalktı, banyoya doğru yürüdü suyu açtı ve biraz ısınmasını bekledi. Sıcak bir duş iyi gelecekti, belki de tüm yorgunluğunu üstünden atacaktı.
Yorgun olabilirdi ama güne bundan daha iyi başlanamazdı. Dolabı açıp seyretmeye koyuldu… Bugün O’nun doğumgünüydü. Duruma uygun giyinmeliydi.
En sevdiği jean pantalonu üzerine geçirdi; üzerine beyaz bir bluz… lacivert deri ceketine bakındı dolabında yoktu;  diğer odaya gitti orada da yoktu. Neden birşeye ihtiyaç duyduğunda bulunmazdı ki? Sonra aklına geldi, en son O’nun evine gittiğinde sabah telaşla çıkarken orada unutmuştu… Artık lacivert bir deri ceketi yoktu demek bu… Bir an gözleri doldu, nefes alamıyormuş gibi hissetti. Artık hayatında olmayan sadece lacivert deri ceketi değildi, O da yoktu artık…
Odasına döndü, kahverengi deri ceketini eline aldı, diğer dolaptan topuklu çizmelerini çıkardı; hani en son O’nun evine giderken köşedeki dükkandan aldığı sarı-bej çizmeler…  Aynada kendine baktı, biraz allığa ihtiyacı vardı… Biraz da parfüm… uzun zamandır kullanmadığı parfümüne elini uzattı, ve gümmmmm… şişe elinden düştü ve tuzla buz oldu.. Odanın içi en sevdiği parfümle bezendi bir anda. Hiç düşünmeden yere dökülen parfüme elini uzattı ve eline batan cam kırıklarını ancak akan kanı görünce fark etti.
Kızdı kendine; “deli miyim ben? Ne uzatırım elimi oraya?” hemen suyun altına tuttu elini… birkaç dakika sonra kan durmuştu… Tekrar aynada kendine baktı ve “evet , şimdi hazırım işte” diyerek odasının ışığını söndürdü…
Kendini sokağa attığında yorgunluktan eser kalmamıştı. Arabasına doğru yürürken, “acaba kızları mı arasam” diye düşündü; yada tek başına dolaşabilirdi. Uzun zamandır yemek istediği pizza ile ödüllendirebilir kendini, bir kadeh kırmızı şarap içebilir, sonra da, sonrasına sonra bakardı. Evet ya iyi fikirdi; hem bugün O’nun doğumgünüydü. Bir kadeh kırmızı şarapla kutlamak iyi bir fikir… O’na kadeh kaldırıldığını bilmese de…
Güne yorgun başlayan kadın, kendine gelmişti… Artık O’nun doğumgününü kutlama vaktiydi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder