17 Şubat 2011 Perşembe

Gittiği yere kadar...

"İda'da günbatımı"... İçeride masalar hazırlanıyordu, akşam yemeği vakti gelmişti. Otel kalabalıktı bu akşam. Kadın ilk defa o akşam fark etmişti; ekose battaniyeler sanki bir anda masa örtsüne dönüşmüş, tüm masalar Noel vakti gibi, kırmızıdan yeşile çalıyordu. Üşüdüğünü hissedip, şömineli salona geçti belki biraz ısınabilirdi. Hafif bir müzik çalıyordu, kulağını kabarttı Ayışığı Sonatı'ydı çalan... Ama biraz cızırtı vardı, gözleri parladı "plak bu" dedi kendi kendine... Etrafına bakındı, kütüphanenin bir rafında Dual pikap pırıl pırıl parlıyordu yanında bir sürü plakla. Tek tek plakları karıştırmaya başladı, jazz, klasik müzik, Türk pop müziği, ne ararsan vardı. Fransızca chansonlardan, Beatles'a, Pink Floyd'dan Ajda Pekkan'a, Bach'dan Vivaldi'ye, en çok Erol Evgin'in Çiğdem Talu-Melih Kibar plaklarını gördüğünde heyecanlandı. Etrafına bakındı, otel sahibini göremedi. Herkes kendi havasındaydı. Kimse fark etmezdi, değiştirse plağı ve Erol Evgin'den "işte öyle birşey"i dinlemeye koyulsa. Sonra bardan bir kadeh rakı istedi, kadehi hazırlanırken plağı değiştirdi. Dalmıştı, omuzuna değen eli fark ettiğinde bir an irkildi. "Yemek hazır" dedi otel sahibi. "Veranda da hazırladım masayı ama istersen hemen içeri taşırız" dediğinde kadın "sen" diye hitap ettiğini fark etti. 2 gündür ilk defa "siz" dememişti. Umursamadı; "yooo veranda güzel, dolunay da etrafı aydınlatıyor gerek yok" dedi. Masaya geçti, tabağına bir dilim keçi peyniri koydu, biraz zeytinyağı gezdirdi üzerinde... Kızarmış ekmeğin kokusuna dayanamazdı. Bir dilim aldı ve ekmeği koparıp kokusunu içine çekti. Otel sahibi de oturmuştu. Boşalan kadehi doldurdu, "hayata" diyerek kadeh kaldırdı. Kadın "İda'ya" dedi ve sıkı bir yudum aldı. Yoktu, masa 3 kişilikti ama O yoktu. Bir parça peyniri ağzına attıktan sonra şu ana kadar 3-5 kelime hariç hiç konuşmadıklarını fark etti otel sahibiyle. "Nereden aklınıza geldi buraya gelmek?" diye lafa girdi. Adam içini çekti, "karımdan ayrılmıştım, param vardı, işimden mutlu değildim, yapacak birşey kalmamıştı, istifa ettim ve yola çıktım. Buraya gelmem 15 günümü aldı, neredeyse 10km'de bir durup nerede olduğuma bakmaksızın yeri geldi arabada yattım yeri geldi temiz bir pansiyon çıktı karşıma da sıcak bir duş alıp, bembeyaz çarşaflarda uyudum. Bugüne kadar nasıl dayanmışım o tempoya diye düşündüm durdum. 15 gün sonra bu köye geldim. Ve bir daha gidemedim, benim yolculuğum burada sonlandı. O gün bugündür yeri geldi mutfağa girdim yemek yaptım yeri geldi odaları temizledim, hem kendi kendimin patronu oldum hem de işçisi. Huzurluyum burada" dedi. Kadehleri boşalmıştı; adam yine doldurdu. "Peki senin hikayen ne?" diye sorduğunda gözleri buğulandı. "Susma hakkımı kullanmak istiyorum" demek geldi içinden ama tek bir kelime çıkmadı ağzından. O sırada bahçe kapısının sesi duyuldu, otel sahibi kalkıp birkaç adım attı ki "döndün mü sonunda?" diye sorduğunda O'nun geldiğini anlamıştı. "Biz yemeğe başladık, hadi gel" dedi. Adam masaya geldi "iyi akşamlar" dedi ve daha oturmadan kadehine rakısını doldurdu. "Eee özlemişsindir tabi uzun zamandır içmiyordun, kaç saat oldu, pardon dakika?" diye dalga geçti otel sahibi arkadaşıyla. Otel sahibi diğer misafirlerle ilgilenmek için kalktı ve ikisini başbaşa bıraktı; birkaç adım attıktan sonra "sizin konuşacaklarınız vardır" demeyi de ihmal etmedi; yüzüne oturmuş pis bir gülümsemeyle. Karşılıklı oturuyorlardı, kadın birkaç dakika tabağından başını kaldırmadı ama sonra dayanamayıp "neden?" diye sordu. Cevap alamayacağını bile bile çıktı ağzından bu soru. Beynini yiyip bitiren bu sorunun ne zaman cevabını öğrenecekti? "Biliyorsun" dedi adam. "Hep korktum, sevmenin kaybetmek olduğunu bildiğim için korktum" dedi. "Bilmiyor musun hep kaçtım ben, herkesden kaçtım, senden, ailemden, arkadaşlarımdan"; "saçmalama" dedi kadın. "sen sadece benden kaçtın, onlar hep senin etrafındaydı". "Bak kendi ağzınla söylüyorsun ya onlar hep benim etrafımdaydı, ama yanımda, içimde değildi. Sen geçtin o kapıdan, sen gördün gözümden akan yaşları, sen en aciz halimi yaşadın" dediğinde kadehler boşalmıştı bile. Otel sahibi az uzaklarında güya misafirleriyle ilgileniyordu, ama gözleriyle de onları takip ediyordu. Kadının gözlerinden yaşlar boşanıyordu, bir anda sessizlik oldu. Balıklar gelmişti masaya, adam balığın birini alıp bir cerrah gibi hiçbir yerine zarar vermeden balığı ayıkladı ve kadının tabağı ile kendi tabağını değiştirdi. İlk balık yaptıkları gece aklına geldi kadının; "sen yıka, ayıkla ben pişiririm" dediğinde çok gülmüştü adam. "Neden ki seni yerler diye mi korkuyorsun?" demişti kahkahalar içinde. "Hatırlıyor musun ilk yaptığımız balığı" diyerek sessizliği bozdu adam. "Offf yaaa" diye geçirdi içinden kadın. Gülmeye başladı, bu sefer kahkaha dolu gözyaşları akıyordu yanaklarından. Otel sahibi masaya geri dönmüştü, "aaaa sen kahkaha atmayı da biliyormuşsun" dedi. "Herhalde benim balığımı da ayıklayacaksın değil mi? Bedava tatilin de bir bedeli var" dedi. Güldüler bu sefer hep birlikte. Kadın yemeğin ortalarında çakır keyif olmuş bir taraftan da hafif bir üşüme ile titremeye başlamıştı. Otel sahibi masayı topladı, çocuklara kahve yapmalarını söyledi, ama kadınla adam aynı anda "ıııııhhhhh" dediler. Otel sahibi gülmeye başladı "sahi siz niye ayrılmıştınız?" dediğinde adam garip bir bakış fırlattı ve "biz ayrılmadık ki" dedi. Dolunay geceyi aydınlatmaya devam ediyordu. Müzik değişmişti, masalar toplanmış, tatlılar sofralara gelmeye başlamıştı. Ayva tatlısı, hem de kaymaklı. Kadının gözleri parladı aniden, "biliyor musun annemin ayva tatlısı üzerine yoktur, şimdi tadına bakacağım ve not vereceğim" dediğinde otel sahibi şöyle bir kadını süzdü "göreceğiz" dedi. Kadın ayvalara baktı, "hımmm rengi güzel gözüküyor, jölesi kıvamında, sırada tadına bakmak var" dedi ve koca bir lokmayı ağzına attı... "Hımmmm, eh idare eder, ama biraz daha limon ister" dedi. Otel sahibi de "o zaman yarın sabah mutfağa giriyorsun ve sen yapıyorsun ayva tatlısını" dedi. "Maalesef, yolcu yolunda gerek yarın dönme vakti" dediğinde adam elini tuttu "merak etme sen biz daha birkaç gün buradayız, hem ayva tatlısı yapar hem de kuru köfte, söyle herkese yarın akşama kuru köfte patates var, balık yok" dedi. Kadın elini çekmek istese de yapamadı. Ne yapacaktı şimdi? kalacak mıydı? Gece vakti bu kadar içkiden sonra yola da çıkamazdı. Offf ne yapacaktı şimdi? Kalkmak istedi, sendeledi. Oturdu tekrar. "Evet kahve vakti gelmiş" dedi. 10 dakika sonra kahveler gelmişti, yanında portakal likörleri ile birlikte. "Ellerimle yaptım" dediyse de inandıramadı ikisini de. Kahvelerini içtiler, 2şer tur likörlerini de. Çatlayacaktı kadın, geldiğinden beri yiyip içmekten başka birşey yapmıyordu. "Eğer burada kalacaksam yatmam lazım, hiç olmazsa sabahın da tadını çıkarayım" dedi. Otel sahibi "o zaman yarın sabah birlikte yürüyüşe çıkıyoruz, itiraz istemem" dediğinde adam güldü; "sen benim ne zaman yürüyüşe çıktığımı gördün, ben uyurum siz de yürürsünüz" dediğinde kadın adamın elini tutup "olmazzz anca beraber kanca beraber" dedi. Hep birlikte güldüler. Uzun zamandır bu kadar güldüğünü hatırlamıyordu, ama bu onu korkutuyordu bir taraftan. "Boşverrr" dedi kendi kendine. "Gittiği yere kadar"...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder