24 Aralık 2012 Pazartesi

Geri sayım başladı...

Son bir kaç senedir, sene sonu yaklaşırken muhasebe yapmak gibi bir huyum oluştu. Bir arkadaşım buna "yaşlılık alameti" dediyse de ben "olgunlaşmanın bir sonucu" olduğunu düşünmekteyim.

"Aman bu sene de geçti gitti işte" diye düşünürken bir de farkına vardım ki, neler neler yaşanmış şu 2012'de...

Ya 40 oldum daha ne olun! Nasıl oldum, ne zaman oldum sormayın, ben de farkına varmış değilim... 18'ini heyecanla bekleyip de sonrasında "e bu muydu" diyen ben, 40ım için aynı şeyi söyleyemeyeceğim neyse ki!

Evet, ya 40! Bir sürü heyecanın yaşandığı, bir sürü kahkahanın göz yaşıyla içiçe geçtiği, doğumların ve ölümlerin olgunlaştırdığı koskoca bir 40!

Her gün biraz daha şükreder oldum hayatın bana verdiklerine... Kızımın bana en büyük hediye olduğunu ve sadece bunun için bile olsa şükretmenin beni mutlu ettiğini öğrendim...

Dostlukların bir anda yok oluverdiğine de şahit oldum; bir o kadar da kenetlenmenin verdiği hazzı yaşadım... Defne'nin "arkadaşlık" olgusunun yavaş yavaş şekillendiğine şahit olurken, sorduğu sorulara bazen cevapsız da kaldım...

Yolların engebeli olduğunu ve bu engebelerin aslında hayatımızı şekillendirdiğini öğrendim... Düşerken birinin & birilerinin seni tutacağına inancının olması gerektiğini öğrendim...
Hayatın tek başına değil kalabalık yaşanması gerektiğini öğrendim...

Ohhh neler neler öğrenmişim meğerse! Şansılıyım desenize...

Kıyamet tahminleri yapan milyonlarca insan, 21 Aralık'ın ne getireceğini bayağı bir düşündürdü bana.. Evet yeni bir çağın başlangıcı olacaktı; bazılarımız için çok şanslı başlayacaktı bu yeni çağ bazılarımız içinse tatsızlıklarla...

Belki de bu kıyamet tahminleri, karar alma mekanizmalarımızı biraz olsun sarstı; hızlı kararlar almaya başladık... Sonuçlarını hiç düşünmeden...

Köklü değişiklikler yapmak hayatta ne kadar da zor. Hani "bam teli"nin kopması gerekir bazen hayatında köklü değişiklik yapabilmek için! O an tek amacın yaşadığın sıkıntılardan kurtulmaktır; sonrasında başka sıkıntılar yaşayıp yaşamayacağını hiç mi hiç hesaplamazsın!

Eh tabi bu da başıma geldi 40ımda... Çok düşünüp de alınan bir kararmış gibi görünse de; aslında sonuçları bilinse de, sıfır noktasına gelindiği için alınmış bir karar... Yiğitliğe bok sürdürmeme kararı diğer bir yönden bakıldığında...

Dönüp dolaşıp aynı anı hatırlıyorum; araba kullanırken gelen bir telefon, "geçer be gülüm bu da geçer" deyip kahkahayla göz yaşlarının içiçe girdiği o an!

2013 neler getirecek peki?

Defne, 13 olacak... 7. sınıfı bitirecek ve 8. sınıfa geçecek... Belki sevgilisi olacak, belki platonik aşklar yaşayacak...

Ahmet, Defne'nin büyüdüğünü biraz daha kabullenirmiş gibi gözükecek, ama her kız babası gibi kıskançlıklarına devam edecek...

Babam gideli tam 9 sene olacak... Ölümün de bir kavuşma olduğunu anlayalı 9 sene...

Annem, 62 olacak... Bir de şu hala 18miş gibi halleri bir durulsa iyi olacak...

Kerem 35 olacak... Yolun yarısı...

Ben, kocaman bir aileye sahip olduğum için, dostlarım olduğu için, her gün ama her gün şükretmeye devam edeceğim...

Sevebilmenin ve sevilebilmenin keyfini çıkaracağımız bir yıl olsun!
Kalbin söyleyecekleri dilden dökülsün!
Kucaklaşmalar olsun!
Bolluk, bereket olsun!
Doğa ana nimetlerini her zaman önümüze sersin!

2013'ü kucaklamaya hazırlanıyorum anlayacağınız...

Haydi kucak açın siz de...

Sevgiyle...




 





18 Aralık 2012 Salı

Dönüş...

"Uçağa binmeden önce ne yapmak istediğine karar ver." Derin'in kulaklarında çınladı bu sözler saatlerce...  Gözüne bir gram uyku girmedi...

Erkenden kalktı; çantalarını toparladı; iki fincan kahveyi arka arkaya içti tam duşa girecekken Emre'nin banyoda olduğunu hatırladı. Bir sigara yakıp, camın kenarındaki koltuga gömüldü.

15 dakika sonra Emre banyodan çıkmıştı; her zamanki gibi çok yakışıklıydı. Adam sanki uçak yolculuğuna çıkmıyor da bir kokteyle gidermişcesine giyinmişti..

Hiç konuşmuyorlardı; sessizlik Derin'i boğuyordu boğmasına da ama konuşmaktan korkuyordu.

Duştan çıktığında telefonuna bir mesaj geldiğini fark etti; Murat "bugün hastaneden çıktı, Asiye ile Mustafa köye götürüyorlar" diyordu... Derin dona kaldı hemen mesaj attı Murat'a "bu kadar erken mi?" 10 saniye sonra gelen cevap herşeyi açıklıyordu "?"...

Gözleri dolmuştu; hızlıca giyindi, o sırada Emre'nin sesini duydu "Derin 15 dakikaya kapıda ol; taksi çağırdım".

Taksiye bindiklerinde birbirlerine değmemek için çok büyük çaba sarf ediyorlardı; Derin son kez Londra'yı seyre dalmıştı, gözleri Londra sokaklarındaydı ama aklı... Çıldırmak üzereydi... Gözlerinde biriken yaşlar akmasın diye gösterdiği çaba hayranlık uyandıracak nitelikteydi. Tek isteği Emre'nin elini tutmak ve ondan güç almaktı... Yan gözle baktı; Emre hiç oralı değildi... Gri Londra ruhuna iyi gelmiş miydi hala bunu çözmeye çalışıyordu.

Heathrow'a vardıklarında; yağmur başlamıştı. Check-in, pasaport derken uçaklarının kalkmasına 2 saatleri olduğunu fark etti.

Duty Free'de boş boş dolaşırken Emre kahve içmeyi teklif etti. Sabahtan beri ağzından çıkan kelime sayısı 10 değildi. Kahvelerini alıp bir boş buldukları bir masaya oturdular.

"Emre" diye lafa başlamak isteyen Derin, Emre'nin konuşmaya başlamasıyla susmak zorunda kaldı.

"Seninle konuşmamaya karar vermiştim; ama gelen mesaj herşeyi değiştirdi. Bilmiyor muyum sanıyorsun; Murat senden önce bana haber verdi. Herkes bizim Londra'da birlikte olduğumuzu biliyor; her ne kadar kimse açık açık bunu söylemese de. Farkında mısın sadece ben değil etrafındaki herkes, hatta Aras'ın en yakınları bile senin gün be gün eridiğini ve artık bundan kurtulman gerektiğini düşünüyor. Mesut, en yakını Aras'ın, can dostu, geldiğimiz günün akşamında bana bir mesaj gönderdi biliyor musun?"

Derin boş gözlerle bakıyordu Emre'ye, anlam veremiyordu son söylediklerine..

"Evet ya, bana seni istanbul'dan, Aras'dan hatta annenden ve cafeden koparıp da kaçırdığım için teşekkür ediyordu"...

Derin'in gözlerinden sicim gibi yaşlar boşanmaya başlamıştı bile; boğazı düğüm düğümdü.

"İşte o yüzden Derin, özgür bırak Aras'ı, eğer sen özgür bırakırsan, O da seni özgür bırakır"

Derin, neredeyse 2 sene önce aynı şekilde yalvarmamış mıydı Aras'a? "Azat et beni Aras, sadece azat et". Ama Aras ne yaptı, gitti kendini bir uçurumdan aşağı attı!

"Birazdan uçağa biniyoruz, önünde düşünmek için 4 saate yakın zaman var. Ya İstanbul'a indiğimizde hiç arkana bakmadan eve gider, eşyalarını toplar, arkadaşlarınla vedalaşıp benimle Londra'ya gelirsin, yada diri diri kendini mezara gömersin".

Derin artık gözyaşlarına hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Emre o ana kadar soğukkanlılığını korumuştu; mümkün olduğunca Derin'den uzak durmaya çalışıyordu konuşurken ama artık uzak durmanın ne kendisine ne de Derin'e bir faydası olmayacaktı, uzanıp elini tuttu.

Kısa süreli bir sessizlikten sonra Derin yüzünü sildi, kahvesinden bir yudum aldı velafa başladı.

"Emre, tek istediğim evime gitmek, önce evime gitmeliyim... Hem bana nasıl güvenebiliyorsun, sana evet deyip de kaçmayacağımı, Aras'ın peşinden gitmeyeceğimi nereden biliyorsun?"

"Bak Derin; biz evlenmeye de boşanmaya da 5 dakikada karar verdik, kavga bile etmedik. Hiçbir şeyin garantisi yok; tek bildiğim sen uzaklaşmaya izin verirsen, ne Aras ne de bir başkası seni vazgeçiremez. Ama senin tek başına bu kararı alman lazım. Sonrası? Sonrasına zamanı geldiğinde bakarız."

Uçaklarının ilk anonsu yapılıyordu; kalktılar ve yürümeye başladılar insan kalabalığı içinde... Oysa Derin o insanların hiçbirini fark etmiyordu; sanki bir fanusun içinde hareket ediyordu...









14 Aralık 2012 Cuma

Boş...

Vicdanını rahatlamak için istediğin kadar bahane ara; hiçbir işe yaramadığını göreceksin..

Hayat acımasız falan değil aslında; acımasız olan bizleriz. Kendimize eziyet etmekten zevk alan canlılarız. Aşkı bile yaşarken mutlaka bir eziyet, bir acı söz konusu. Durup düşünmeden edemiyorum; keyfini çıkarmak varken kime kinimiz ki illa bir isyan, bir aykırılık yada bir ihanet peşinde koşuyoruz.

İhanet derken, illa bir başkasıyla cinsel birliktelikten bahsetmiyorum; beynimizdeki küçük oyunlar bile bir ihanet değil mi?

İnandığın insanlar vardır hayatında; gün gelir o inancını öyle yerle bir ederler ki; işte o zaman köşeye sıkışmış bir farenin korkusunu yaşarsın... şüphe duyarsın kendinden; hatta "hass.... bu nasıl olabilir ki? güvenmek mi hataydı?" diye kendi kendini yersin...

Hepsi boş be gülüm, hepsi çok boş... hayat sana ders veriyor; güvenebileceğin tek kişi kendinsin eninde sonunda