28 Mayıs 2011 Cumartesi

Tek başına...

Kendine geldiğinde odada yalnız olduğunu fark etti. Kalkıp balkon kapısını açtı ve temiz havayı içine çekti. Sırılsıklamdı terden; biraz önceyi düşündü.

Rüya mıydı yoksa gerçek mi? Kendini garip bir oyunun içinde hissediyordu hala; ama bundan kendini kurtarmalıydı. Duşa attı kendini; önce buz gibi soğuk suyla buluşturdu bedenini. Biran nefesi kesilir gibi oldu, ama sonra soğuk suyun tüm benliğini temizlediğini hissetti. Bir tür arınma yöntemiydi O'nun için.

Odadan gelen telefon sesine aldırmadan uzun bir süre suyla sevişti. Duştan çıkıp havlusuna sarındığında telefonundaki cevapsız çağrılara gözü ilişti; Mesut 2 kere aramıştı, annesi 2 kere, Murat 5 kere... "Hayırdır inşallah? Murat bu saatte neden 5 kere arasın ki; hem de patronsuz yaşamın keyifini çıkarıyorken?"

"Once annemi aramalıyım" diyerek telefonu eline aldı ve daha annesinin numarasını ararken telefon çaldı.
"Neredesin sen? Bir saattir telefonuna cevap vermiyorsun? İyi misin? Neredeyse yola çıkacaktım";

"Anne bir nefes alsan diyorum; buradayım olan birşey yok; gece biraz huzursuz uyumuşum ve son 1 saattir duştayım".

"Ohh ben de birşey oldu sandım?"

"Ne olabilir ki anne? Kaz Dağları'nda beni ayılar mı yiyecek sandın? hahahahh"

"Derin ne zaman döneceksin? Yetmez mi bu avarelik, cafe seni bekliyor"

"Anne nasihat vermek için aradıysan yanlış zaman. Bir kaç gün sonra İstanbul'da olacağım merak etme"

"Derin bugün dön istersen"

"Anne dur birisi arıyor, ben seni sonra ararım".

"Murat ne var? Deli gibi beni aramışsın"

"Derin ne zaman dönüyorsun?"

"Noluyor size ya, önce annem, şimdi sen. Murat orada birşeyler mi dönüyor? Cafe'de birşey mi oldu?"

"Yokk, hani ne zaman dönüyorsun diye merak ettim"

"Murattttt, saçmalama, merak etmek başka birşey 1 saat içinde 6 kere aramak başka birşey; söyle yoksa dönünce kapının önünde bulacaksın kendini".

"Tamam merak etme birşey yok, seni özledim o kadar, hadi sonra görüşürüz"

Derin boş gözlerle etrafına bakmaya başladı, birşeyler dönüyordu ama ne? Hemen üstüne bir pantalonla gömlek geçirdi; ayakkabıları elinde odadan fırlayıp merdivenleri ikişer ikişer inerek bahçeye koştu.

"Mesut nerede çocuklar?" Çalışanlar boş gözlerle bakıyordu Derin'e. "Ya noluyor söylesenize? Mesut nerede? Aras nerede?" O sırada bir araba sesi duyuldu; Asiye ile Mustafa'ydı gelenler.

"Ya Asiye abla son bir saattir herkes bir garip davranıyor, annem, Murat, bunlar.. ne oluyor Allah aşkına? Mesut'la Aras da yok ortalarda"

Mustafa abi çocuklara kahve yapmasını söyledi, bir de Derin için kahvaltı hazırlamalarını istedi. Hepsinin suratı allak bullaktı, sonunda Derin çığlığı bastı "Neeeeee? Ne oldu hepinize yaaa? Sanki ölü görmüş gibisiniz, yüzünüz bembeyaz sesiniz çatal çatal çıkıyor, biri bana burada neler döndüğünü söyleyecek mi?"

O sırada kahvesi gelmişti; koca bir yudum alıp "Asiye abla buradaki en aklı başında kişi sensin, lütfen ne olduğunu söyler misin?"

"Aras" diyebildi Asiye. "E ne olmuş Aras'a" "Bir kaza yaptı" diyebildi sadece.

Derin donmuştu... Mustafa koluna girerek sedire oturttu ve saçlarını okşamaya başladı. İçinden ağlamak geliyordu ama bir anda kahkahalara boğuldu "hahahahahaha şimdi anladım, Aras kaza yaptı Mesut O'nun yanında ve İstanbul'daki herkes kazayı biliyor bir ben şimdi öğreniyorum, ya siz benimle dalga mı geçiyorsunuz, dalga mı geçiyorsunuz??"

"Tamam Derin sakinleş, anlatacağım neler olduğunu. Sen uyuduktan sonra Aras Mesut'un anahtarlarını alıp çıkıp gitmiş. Arabanın sesini duyunca Mesut telefona sarılmış, ama Aras açmamış. Mesut da senin arabayı alıp peşine takılmış. Yaklaşık 1 saat sonra hızla girdiği virajı alamayınca Aras şarampole yuvarlanmış" diye nefes almadan olanları anlattı Mustafa.

Derin boş gözlerle dinliyordu Mustafa'yı, daha doğrusu dinliyor gibi gözüküyordu ama olanlara anlam veremiyordu. Sabaha karşı birisi O'nu boğazlamaya kalkmıştı, sonra seçim yapmasını söylemişti, sonra bunun rüya mı gerçek mi olduğunu anlamaya çalışmıştı. O an yaşadıkları gerçekti, ama şu an rüyadan ibaretti sadece. Konuşmak istiyordu, ama ağzından çıkamıyordu kelimeler.

Kahvesinden bir yudum aldı, sigarasın olmadığını fark etti, bardaki garsonla göz göze geldi. "Odamdan sigaramı getirir misin? masanın üstünde duruyor" diyerek seslendi genç çocuğa. 2 dakika sonra sigarasını yakmış denizi seyrediyordu.

"Asiye abla, düşünüyorum da acaba bir ev mi alsam bu köyden ne dersin? hiç param yok, hatta Cafe sayesinde accayip borcum var ama olmazsa Cafe'i devreder gelir buraya yerleşirim".

"Derin, hadi kalk yola çıkalım. Aras'ı İstanbul'a götürdüler; Mesut'u da yalnız bırakmayalım." "Boşver be Mesut başının çaresine bakar"

Mustafa gözleriyle Asiye'ye birşeyler yapmasını söyledi. Derin kahvesini bitirmiş, gelen kahvaltı tepsisindekileri didikliyordu. Sanki herşey çok normaldi... Değildi ama, ters giden şeyleri kabul etmek de işine gelmiyordu. "Ne zaman pazara gideceğiz?" diye sorunca kıyamet koptu, Mustafa bağırmaya başladı.

"Yeter artık kendine gel, Aras can çekişiyor, sen burada kahvaltı edip pazara gitmeyi planlıyorsun. Çocuklar, hemen Derin'in çantasını getirin buraya. Bize yol için içecek birşeyler hazırlayın, bir de sandviç yapın".

Derin izliyordu sadece, Mustafa'nın bağırması da pek işe yaramamıştı. Ama denilen herşeyi tereddütsüz kabul ediyordu.

Yola çıktıktan 5 saat sonra hastanenin önündeydiler. Mesut bahçede Derin'in annesiyle birlikte sigara içiyordu. Murat içeride Meriç'le birlikte oturuyordu.

Mustafa'yı görünce Mesut biraz olsun rahatladı. Asiye'ye hoşgeldin dedikten sonra Derin'in koluna girdi ve sokağa çıktılar.

"Mesut, ne oluyor? Neden hepiniz küçük bir kaza için burada toplandınız? Ya 3 gün tatil yapacaktık rahat battı kıçına değil mi? Ne çekmiş canı da atmış kendini yollara?" Mesut sessizce dinliyordu Derin'i; yoldayken Asiye mesaj atarak olup biteni anlatmıştı.

"Derin şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle. Küçük bir kaza değildi olan; gözümün önünde o hızla kendini resmen virajdan aşağı attı Aras; hakimiyetini kaybetmedi, bunu planladı ve maalesef sonu planladığı gibi gitmedi."

"Mesut sabahtan beri herkes saçmalıyor, bir tek sana güveniyordum ama sen hepsinden de çok saçmalıyorsun"

"Bak Derin; Aras seninle kendini yeniden buldu, sensiz olamayacağını anladı, ama seninle olmak da sana zarar vereceği için çaresizce dolanıyordu etrafta. Ortadan kaybolmalar, esrar partileri, işten kaytarmalar, bir anda herşeyin normale dönmesi, hayatına giren bir sürü kadın, bunların hepsi O'nun hayatla başa çıkma yöntemiydi. Ta ki sen kriz geçirinceye kadar. İşte o zaman herşey dank etti. Derin, Aras buna bir son vermek istedi".

Gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu, bir sigara çıkarttı cebinden, annesi uzaktan izliyordu O'nu. Mesut sigarasını yaktı ve anlatmaya devam etti.

"Hep tek başınaydı bunu sen benden daha iyi biliyorsun. O kalabalığın içinde hep yapayalnızdı. Sen ruhuna iyi geliyordun, ama O seninle nasıl yaşayacağını bilemediği için, diğer kadınlara yaptığının bin beterini yapıyordu sana. Biliyor musun en son ortadan kayboldugunda ilk defa ben de ulaşamadım O'na. Sonra bir akşam Asmalı'da arkadaşlarımla buluşmak için senin cafenin oralarda yürürken karşıma çıktı, yanında 2 hatunla. Yüzüme baktı ve seni bir yerlerden tanıyorum dedi. O an suratına bir yumruk vurmak geldi içimden ama yapmadım. Kızların cebine üç-beş kuruş harçlık koydum, koluna girdim ve O'nu doğruca hasteneye götürdüm. Uyuşturucu komasına girmişti; daha doğrusu alkol ve uyuşturucu limitlerini aşmıştı. 2 hafta hastanede kaldı, ben de yanında. Herkes benimle birlikte Kaz Dağları'nda sanıyordu O'nu. Hastaneden çıktıktan sonra tuttuğum gibi kolundan bizim otele getirdim. Ve iyileşene kadar gözümün önünden ayırmadım. Her gece adını sayıklıyordu ve sonra bir anda yataktan fırlıyor, kendini bahçeye atıyordu. İşte o zaman sen Cafe'nin açılışıyla ilgileniyordun ve akıllı Aras senin neler çektiğini bildiği halde dayanamadı ve karşına çıktı."

"Mesut neden anlatıyorsun bunları bana?"

"Derin, Aras iyi değil... O ölüm virajına girdi ama sonunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Doktorlar beklemekten başka yapacak birşey yok diyor. Beyninde ödem oluştu, bacağında 4 kırık var; kaburgaları kırık, yüzü gözü darmadağan."

"Hayırrrrr, bunların hepsi yalan. Şu an bir rüyadayım ve gözlerimi açınca senin bahçende Aras'la kahvaltı ediyor olacağım"

O an Mesut'un da takati tükenmişti. Kaldırıma çöktü ve ağlamaya başladı; Asiye Derin'î kollarından yakalayıp zaptetmeye çalışıyordu ama gücü yetmiyordu. Annesi "Derinnn" diye çığlığı basınca kendine geldi.  

"Anne, sabaha karşı birisi geldi boğazıma sarıldı, nefes almamı engelledi, sonra bana seçim yapmamı söyledi, ya Aras'la yaşamayı seçecektim ya da..." Kelimeler boğazında düğümleniyor, hıçkırıklar yüzünden konuşamıyordu. Annesine sarıldı ve ağladı, ağladı, ağladı. "Ben tepinmeyi bıraktıkça o da boğazımı sıkmayı bırakıyordu; ne zaman ki tamamen O'nu dinlemeye koyuldum o zaman rahatladığımı hissettim. O "ölüm"ün ta kendisi, benden Aras'ı almaya gelmiş ve ben rahatlamıştım".
O sırada Murat, Meriç'le bahçeye çıkmıştı. Derin annesinden kurtulup Meriç' doğru yürüdü. "İyi olacak" diyebildi sadece.

"Derin sana verdiğim paketin içindekiler nerede?"  Derin boş gözlerle Meriç'e baktı "Paket?". Bir anda hatırladı, evet Meriç O'na bir paket vermişti ama Derin paketi sonra açarım diyerek kaldırmış ve unutmuştu. Sonra, tam yola çıkacakları sırada da bir paket geldiğini hatırladı; ama o paketi de açamamıştı, Aras engel olmuştu.

"Murat beni hemen eve götür, hadi acele et" diyerek koşar adım yanlarından uzaklaştı, hepsi arkasından baka kalmıştı.

"Tek başına değilsin Aras, seni seven herkes burada, hatta senden nefret eden annem bile"... Murat yol booyunca hiç ses çıkarmadan bu sözü dinledi durdu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder