31 Ocak 2014 Cuma

O gün...

Güneşin camdan içeri sızmasıyla gözlerini ovuşturmaya başladı. Kahvenin kokusu mutfaktan yatak odasına kadar gelmişti. Sessizce yatağından kalktı, banyoya gitti. "Yeni bir gün" diye içinden geçirdi.

Banyodan çıktığında başucunda bir fincan dumanı üstünde kahveyi görünce yüzünde bir gülümseme oluştu.

Hızlı bir yudum kahvesinden aldı, üstüne bir şeyler geçirdi ve odasından çıktı.

Emre, terasta şezlonga oturmuş kahvesini yudumluyordu. Sessizce yanına yaklaştı, yanağına bir öpücük kondurdu.

"Günaydın"

"Günaydın Derin, umarım mutfaktaki seslere uyanmamışsındır"

"Yoo, güneşin camdan sızmasıyla gözlerimi açtım ve bir de kahvenin mis kokusuna:)"

"Benim dışarıda işlerim var; sonra da çocuklarla içki içeceğim. Senin programın ne?"

Sanki günlerdir Aras problemi yaşanmıyormuşcasına sormuştu Emre bu soruyu. Sanki, dün gece bu evde Aras'ı görmek istediğini söyleyen Derin'in yanında Emre yoktu. 

"Önce cafenin hesaplarını kontrol edeceğim, sonra da banka işlerim var. Eğer, banka işlerini Murat'a yıkarsam karşıya geçeceğim".

Sanki bu sözleri söyleyen dün Aras'a gitme kararı alan Derin değildi! 

Emre'nin karşısında nasıl davranacağını bilemez bir haldeydi. En iyi yolun bu olduğuna karar verdi, sanki hayat kendi rutininde devam ediyorcasına...

1 saat sonra ikisi de dışarı çıkmaya hazırlardı. Tam kapının önüne geldiklerinde, Emre şehvetle Derin'in dudaklarına yapıştı! Ne kadar zaman öpüştüklerini bilemeyen Derin bir an için bu anın gerçek olamayacağını düşündü, ama hemen aklından bu fikri atıverdi.

"Derin, akşam eve döndüğümde konuşmalıyız"

Emre'nin bu sözlü karşısında Derin kendini boşluğa düşmüş hissetti. 

"Akşama görüşürüz Emre" diyerek yanağına bir öpücük kondurdu ve kapıyı açıp arkasına bile bakmadan merdivenlerden aşağı koşar adım inmeye başladı.

Galata Kulesi'nin oraya geldiğinde üniversiteden arkadaşı Özgü ile karşılaştı. Selamlaşma faslından sonra, Özgü ile kulenin hemen yanındaki kahveye oturup birer bardak çay ısmarladılar kendilerine.

Özgü "Aras kaza yapmış diye duydum. Hayırdır Derin?" diye sorunca yüzüne garp bir ifade büründü.

"Aras kaza yaptı, sonra da hastaneden kaçtı" diyebildi. Bir taraftan da gülüyordu söylediklerine.

Uzun uzun anlattı Özgü'ye neler yaşandığını. Emre ile evlendiğinde ve boşanırken yanında olan 3-5 kişiden biriydi Özgü. Az mı habersiz bir geceliğine Amsterdam'a kaçmışlardı üniversitedeyken; döndüklerinde soranlara da "yok Ankara'ya gittik, yok İzmir'deki bir seminere katıldık" diye yalanlar söylerlerdi. Özgü'den saklayacaktı yaşadıklarını.

Ama nedense Emre ile geçirdiği son günleri söylemeye cesaret edemedi. Kimseye söyleyemezdi; her ne kadar Murat neler döndüğünü bilse de...

Çaylarını içtiler, ve Özgü birkaç işi olduğunu ama öğle yemeğini Derin'le yemek istediğini söyleyerek Derin'in yanından uzaklaştı. Derin bir çay daha söyledi kendine ve aşağıdan Galata Kulesi'nin terasını seyretmeye koyuldu.

Tam kahveci çayı masaya getirdi ki karşısında bir anda Dicle ile Fırat beliriverdi. 

"Derinnnnnnn" Dicle öyle bir çığlık attı ki pusetinde mışıl mışıl uyuyan Maya yaygarayı koparıverdi.

"Aaa Dicle? Fırat? ne işiniz var burada?"

Hafta arası kaçamağı yapmışlar, Maya ile birlikte Tophane, Karaköy geziyorlardı. İkinci çayını da onlarla içtikten sonra acelesi olduğunu söyleyip hesabı istedi. Dicle bir an elini tuttu "bırakma Derin" dedi.

Fırat, Maya'nın vızıldanmasını bahane ederek kalktı ve meydanda pusetle gezinmeye başladı.

"Dicle, hiç bir şey bilmiyorsun. Uzaktan bırakma demek kolay. Yaşadıklarımızı anlamanı da beklemiyorum. Ama lütfen şimdiye kadar nasıl uzak durduysan şimdiden sonra da uzak dur bu konudan. Seni severim biliyorsun; ama bu konuda ahkam kesecek son kişi de sensin. Fırat'la birlikte kurduğunuz dünyanın içinde kalın; hem ikiniz için hem de Maya için en doğrusu bu".

Bu sözler nasıl ağzından çıkıverdi, nasıl bu kadar sakin kalabiliyor hala kendine şaşıyordu!

Arınmanın belki de ilk safhası buydu...

"Derin beni yanlış anlıyorsun"

"Dicle burada yanlış anlaşılacak bir şey yok; karışma! sadece karışma"

Artık sabrı tükenmişti!

"Hoşçakal Dicle!"

Hızlı adımlarla meydandan Şişhane'ye doğru yürümeye başladı.

Kendi kendine konuşuyordu "manyağa bak be; benim ne yaşadığımdan senin haberin var mı? ben senin kardeşini ben kapıdan çıktıktan 1 saat sonra başka kadınların koynunda yakaladım be. Her defasında 'ben sana aidim sadece' diye beni kandırdı ve ben de O'nu affettim. Sen neden bahsediyorsun. Hayatıma girdiği andan beri normal geçen bir günüm kalmadı. Uykusuzluktan bitap düştüm, elimde şarap şişeleri ile kanape köşelerinde sızdım kaldım, tek başıma kalmak için kaçtım, kaçtım ve O'na yine yakalandım. Ve o senin manyak kardeşin gitti bir uçurumdan aşağı araba ile uçtu! ve sen gelmiş bu yaşadıklarımı zerre kadar bilmezken bırakma deme cüretini gösteriyorsun".

Nefes nefeseydi cafeye vardığında, ne hesaplara bakacak gücü kalmıştı ne de karşıya geçme! 

"Murat, bir kadeh kırmızı şarap koysana" diyerek kapıdan içeri girdiğinde camın önündeki masada oturan müşteriler boş gözlerle Derin'e baktılar. Saat daha sabahın 11iydi!

Derin müşterileri umursamadan barın arkasına geçip Murat'ın şaşkın bakışları altında kadehini tepeleme kırmızı şarapla doldurdu ve bir dikişte içti.

"Ya kadına bak be, bilip bilmeden hayatıma müdahale etmeye kalkışıyor" Murat şaşkın şaşkın Derin'e bakmaya devam ediyordu.

Elinden kadehi aldı, tabureye oturttu ve hemen sıcak bir fincan kahve koydu önüne.

Akıllı çocuktu; ne bir şey sordu ne bir şey söyledi. Derin'i tanıyordu! İçinden tanıdık kimse gelmese bari bu aralar derken kapı açıldı ve Mesut girdi içeri.

Derin hiçbir şey söylemeden ofisine geçti, Mesut da Murat'ın yanına gelip "hayrola?" diye sordu.

"Bilmiyorum abi, bu kiminle karşılaştıysa yolda zıvanadan çıkmış. hangi kadın bilip bilmeden konuşur ki buna?"

Mesut düşünmeden cevap verdi "DİCLE"...

"Ne diyorsun abi? Dicle niye zıvanadan çıkarsın Derin'i?"

"Çok basit, hiç bir şeyden haberi yoktur, ama her şeyi bilirmişcesine ukalalık yapar. O yüzden Aras, mümkün olduğunca Dicle'den uzak durur. Hayır anlamadığım hafta arası sabahın bu saatinde nasıl Derin'le karşılaşmış olabilir?"










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder