22 Nisan 2014 Salı

"Gitme zamanı gelmişse 'dur' demenin, zamanı geçmişse 'dön' demenin ve aşk bitmişse 'yeniden' demenin anlamı yoktur.'' Gabriel Garcia Marquez...

Yaşın ilerledikçe bedeninde ve ruhunda oluşan değişikliklere tanık ediyor olmak kadar keyiflisi yoktur herhalde bu hayatta... Tamam; kilo almaya başlamış olabilirsin, benim gibi, ama hala kendini seksi hissediyorsan ne var bunda.. "Ama sağlığın" dediğini duyar gibiyim; bugün hiç o konuya girmeyeceğim...

Geçen hafta Derin'den bahsetmiştim; hayatına sokmak istediği, hayalini kurduğu erkekten... Sonra bir anda aklıma geldi; Derin hikayenin neresinde bu erkeği hayal etmişti ki? Aras'dan önce mi, Aras'dan sonra mı? Yoksa yaşı 40ı geçtikten sonra etrafında hem Aras hem de Emre varken mi?

Ufacık bir dokunuşun kıymetini ne yirmilerimde anlamışım, ne de otuzlarımda... Otuzlarımın sonuna doğru "sen bu dövmeyi sadece baban için yaptırdın" diyen bir arkadaşım bana kim olduğumu kendime bile itiraf edemezken suratıma tokat gibi çarpmıştı sözlerini! O gün aslında biraz daha ben olduğumu hissetmiştim.

Yıkıntıların arasında dolaşmayı kimse sevmez, ama bazen kendimi bir yıkıntı gibi hissettiğimde aklıma onu getirmeye çalışırım ki insanlar benden uzaklaşmasın. Bir şekilde bana, ben olduğumu hissettirir o sözler...

İltifat duymayı hangi kadın sevmez ki? Yirmilerimde genç bir erkeğin kendinden yaşça büyük bir kadınla birlikte olmasına anlam veremezdim; otuzlarımda neden olmasın ki demeye başladım, ama kırklarımı sürmeye başladığımda, iltifatın kendinden 10-15 yaş küçük birinden gelmesi ruhumu okşamaya başladı... Seviyorum böylesine değişikliği...

İltifatlar arttıkça, en yakınlarını sorgulamaya başlıyorsun ya işte bu da düşündürücü. Bazen bir oyun bir kabusa dönüşebiliyor; sorgulamalar peşi sıra birbirini takip edebiliyor, ya sonrasında???

Telefon defterinden silmek istiyorsun bir bir isimleri; sonra bir de bakıyorsun ki o sildiklerin senin hayatında sana gerçekten sen olduğun için değer vermiş isimler.. Duruyorsun, silemiyorsun, bir kalemde geçmişini silip atmak olacağından korkuyorsun...

Geçenlerde hiç karşılaşmadığım, ama sosyal medyadan arkadaş olduğum birisiyle yaptığım sohbette "kendini sev" dedi; bir diğer arkadaşımın da "önce kendini affet" dediği gibi; sevmek karşındaki ile başlamamalı; önce kendini sev, kendini affet... zaten sonrası çorap söküğü gibi gelecek...

"Yaşadıklarımın beni adam etmesi gerekirken, ben neden...?" diye başlayan cümleler kurarken buluyorum bazen kendimi. Pardon da kime göre yanlış, kime göre doğru bir söyler misiniz? Ben, canımın acıdığı anlardan dahi "iyi ki yaşamışım" diye bahsedebiliyorken sana ne be kardeşim? 

Ben, bana iyi gelecek insanları hayatıma almaya çalışıyorum, benim yüzümü güldürecek, masum bir iltifatıyla beni kendime getirecek insanlar istiyorum hayatımda...

Bir telefonla hayatımın değiştiği o güne dönmek istiyorum belki de... 

"Sana ihtiyacım var" bu sözü duymayalı o kadar uzun zaman oldu ki...

Ah işte en acısını da Gabriel Garcia Marquez söylemiş...

"Gitme zamanı gelmişse 'dur' demenin, zamanı geçmişse 'dön' demenin ve aşk bitmişse 'yeniden' demenin anlamı yoktur.''

Elimi uzatsam tutar mısın?





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder