24 Ocak 2013 Perşembe

Defne'ye

O gün Florya'daki ofiste elimde Predictor, 15 dakika geçmiş hala pembeleşmesini bekliyordum.

Nefise ile Talin benim saçmaladığımı, eğer hamileysem çoktan pembeleşmesi gerektiğini söyleyerek, Predictor'u elimden kapıp çöpe atmışlardı.

Oysa ben biliyordum, hamileydim. Yarım saat sonra kimselere fark ettirmeden çöpten çıkarmış, kahkahalarla gülüyordum. Hamileydim.

Deli gözüyle bakan arkadaşlarım saçlarımdan sürükleyerek beni kan testi için hastaneye götümüşlerdi. O 3 saat geçmek bilmedi. Sonunda haber gelmişti; evet hamileydim!

Heyecanımı anlatmak çok zor, tek bildiğim hiçbir yerlere sığamıyordum.

Babanın suratındaki şaşkın ifade çok komikti o akşam... Anlam veremiyordu!

3.5 aylıkken doktor "kız" dediği anda galiba en çok sevinen baban oldu; gözleri pırıl pırıl parlıyordu, bir taraftan da "bir ada alıp, etrafını mayınlarla ve elektrikli tellerle çevirme planları" yapıyordu! Ben mi? Tabi ki sevinmiştim; ama baban sevinçten çıldırmıştı. İsmin de o günden belliydi "Defne"... Baban için başka bir isim mümkün değildi!

Nasıl geçti o 8.5 ay bilemiyorum; arada evimiz yıkıldı, annemlerde 3 ay kaldık, sonra kendimizi "otel" niyetine kullandığımız o küçük evde bulduk.

O gün gelip çattığında deli gibi sağanak vardı İstanbul'da, göz gözü görmüyordu. Sakin olmaya çalışıyorduk, ama pek de elde değildi. Hastanede işlemler tamamlanıp odaya çıktığımızda artık herkes yanımızdaydı; anneannen, babaannen, dedeler!

Saat 10:45'de beni içeri aldılar, saat 11:15'de sen doğmuştun! Düşün ki baban beni tamamen unutup seni görmek için çırpınıyormuş! Hala da söyler ya "herhalde kızımı görecektim"!

Ben seni kucağıma aldığımda saat 12:30'u gösteriyordu ve bütün İstanbul karlar altındaydı.... Bembeyaz.... Ama baban etrafta yoktu; telaştan arabayı olmadık bir yere park etmiş ve arabayı çekmişlerdi.

İlk anda ne hissettim biliyor musun? "Gün gelecek, Defne büyüyecek ve benim en yakın arkadaşım olacak". Evet ya 2830gr'lık bir sıçan yavrusu kucağımdayken ben arkadaşım olacağın günleri hayal ettim!

Oda yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlıyordu; Yılmaz deden uzaktan seyrediyordu seni; dokunmaya korkarak, sessizce! Anneannenle babaannen ne yapacaklarını bilemez bir haldeydiler.

Babaannen seni ik gördüğünde "kurabiyem" demiş bebek odasının önünde!

Ayşen odaya girdiğinde "hayatta yaptığınız en muhteşem şey budur işte" diye çığlık atmıştı. Ayşen için sen her zaman "Zarife Sultan'dın"

Halanı ilk defa gözleri ışıl ışıl gördüm o gün... Çocukları çok da sevmeyen Arzu sana daha o an tapmaya başladı!

Dayın, yanında Reha ile birlikte deli gibi dolanıyordu odanın içinde. Bu kadar küçük bir yaratığın daha doğduğu anda nasıl bu kadar sevilebildiğine anlam vermeye çalışıyordu!

Nejat, Cem, Erhan, Müge-Burak, herkes seni görmeye geliyordu! Gizem Teyzen hariç... Efe sağolsun, Gizem Teyze'nin yataktan kalkmasına izin vermiyordu!

O gün yanımızda olan herkes 6-7 saatte eve dönebilmişlerdi! Doktorum bile akşam beni kontrole gelememişti yollar kapandığı için...

Hastaneden çıktığımız ilk gün, önce ziyaret etmemiz gereken birisi vardı! Seni dört gözle bekleyen, doğacak oğlunun heyecanıyla senin doğum heyecanının içiçe girdiği Gizem Teyze'n. Seni "paket" gibi karşısına çıkardığımızda bir an için hayat durmuştu!

Hatırlıyorum da ilk göz ağrısı sen; her iki aile için de bir hazineydin, bazen paylaşılamayan...

Babam hastalandığında, daha 3.5 yaşındaydın! Seni 1 dakika olsun görebilmek için canını vermeye hazırdı; sen de bunun farkındaydın o ufacık boyunla. Her hastaneye gittiğimizde O'na birşeyler anlatırdın; şimdi geceleri yaptığın gibi! Ölümü sana anlatmak çok zordu; ama sen bir şekilde anlamıştın. İşte o an en büyük destekçimin, dayanağımın sen olduğunu anlamıştım. Daha 4 yaşındaydın! Elimi tutar, bana "ağlama anne, gel resimlere bakalım" diyerek beni sakinleştirmeye çalışırdın.

Ve okul! 1.sınıf, 2.sınıf derken artık 7.sınıf bitiyor! Nasıl geçti zaman? Sen ne zaman 13 oldun hala aklım almıyor...

17 yaşındaydım anneannen "Allah bana bir Başak evlat verdi, sana da bir Kova evlat verir inşallah" dediğinde! İltifat, küfür ne olarak algılarsan algıla!

Haklı çıktı! Kova annenin Başak Kızı, bir Kova Kıza sahip oldu. Ve döngü aynen devam ediyor; en çok annemle kavga ederdim, şimdi de seninle!

Senin "birey" olarak hakkını savunman, karşındakini ikna edebilmek için başvurduğun yöntemler ve tabi ki o kırılamaz inadın seni sen yapıyor!

Yüreğin o kadar kocaman ki; seni üzeceğini bile bile herkese yer açabiliyorsun!

Her gece sen uyuduktan sonra başucuna gelip içimi çekiyorum ve seni seyrediyorum.

Seni hiç tanımayan babaannemin seni görseydi ayak ucundan ayrılmayacağını geçiriyorum aklımdan; anneannemin seni pamuklara sarıp sevmesini, dedemin aynen bize çocukluğumuzda yaptığı gibi sana da seslenmesini çıkaramıyorum aklımdan...

7 Ocak akşamı helvayı kavururken ne de güzel şikayet ettin beni babama! "Aaa ben her gece konuşuyorum O'nunla, genelde seni şikayet ediyorum" dediğinde çokkk mutlu oldum biliyor musun? Ama artık gözünün önünden gitmeye başladığını, sesini unuttuğunu söylediğinde de içim burkuldu.

Her gün Tanrı'ya şükrediyorum, Seni bize verdiği için...

Yürüyeceğin yol daha çok uzun, karşına bir sürü engel çıkacak ve bir sürü de güzellik! Engeller aşılmak içindir! Unutma, her engelin sonunda kazanacakların seni sen yapmaya devam edecek!

Yüreğine güven karar verirken, sana en doğruyu yüreğin gösterecek!

Gerçek arkadaşların olsun! Seninle iyiyi, güzeli, doğruyu, mutluluğu paylaşacak, sen üzüldüğünde elini tutacak gerçek arkadaşların!

Hayatın her anından keyif al!

Dünyayı gez, dolaş, yeni insanlar tanı!

Ve uğurböceğim, her nerede okumak istersen oku, her nerede olursan ol ve her ne karar verirsen ver bil ki ben senin her zaman yanındayım! Sen benim hayatımın en kıymetlisi, canım, ruhum, uğurböceğimsin!

İyi ki doğurmuşum seni bitanem:)

Annen...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder