3 Ocak 2013 Perşembe

İstanbul

Uçağın tekerlekleri piste değdiğinde Derin hafif bir sarsıntıyla kendine geldi. Son 1 saattir mışıl mışıl uyuyordu. Camdan dışarı baktı, özlemişti İstanbul'u. Kim bilir neler bekliyordu O'nu?

Yarım saat sonra ancak pasaporttan geçmişler, bavullarını bekliyorlardı. Uçaktan indiklerinden beri tek kelime etmemişlerdi.

Sonunda bant hareket etmeye başladı, 3-5 bavul sonra kendi bavullarını gördü, Emre'nin hiç de yardım edecek gibi bir hali yoktu. Uzandı, bavullarını aldı. Hemen arkasından Emre'ninkiler de geldi.

Dışarı çıktıklarında hava buz kesmişti. Sıradaki taksiye bavulları yerleştirdiler ve yola çıktılar. Emre taksi şöförüne Kuledibi'ne gitmesini söylemişti. Hala konuşmuyorlardı. Telefonu çaldı; annesiydi.

"Derin, hoşgeldin kızım."
"Hoşbulduk Anne, nasılsın?"
"İyiyim hayatım, Gönül hanımla birlikte Cafe'deyiz".
"Ben de eşyalarımı eve bırakıp gelirim, orada görüşürüz. Optum şimdilik"
"Tamam kızım. Ben de öptüm".

Evet, annesi hiçbir şeyden şüphelenmemişti; yada öyle hissetmek istiyordu.

Yarım saat sonra evin önündeydiler. Emre ile birlikte taksiden indiler, bavulları aldılar, Emre parayı ödeyip arkasından apartmandan içeri girdi. Sessizliği bozacak kişi olmak istemiyordu ama bir taraftan da içi içini yiyordu. Asansörü çağırdığında "eşyalar ve ikimiz sığmayız, sen önden çık" dedi Emre.

Asansör 5.kata geldiğinde kapısının önünde bir paket olduğunu gördü. "Bıktım artık paketlerden, her paket açtığımda bir bilmece çözmek zorunda kalıyorum" diye içinden geçirdi.

Kapısını açtı, bavulları ayağıyla iterek içeri soktu; tam kapıyı kapatacakken Emre'nin yukarı çıktığını hatırladı.

5 günde ev ne kadar da havasız kalmıştı. Salona girip bütün camları açtı, sonra da odalarınkini. Güm diye bir sesle yerinden zıpladı. Emre biraz sert kapatmıştı kapıyı.

"Emre, ben duşa giriyorum, sonra da cafeye gideceğim. Sen ne yapacaksın?"

İçeriden ses gelmesini boşu boşuna bekledi. Emre terasa çıkmış sigara içiyordu. Salonun kapısına gelip, terastaki adamı seyretmeye koyuldu. Sigarasını bitiren Emre salona girdiğinde göz göze geldi Derin'le.

"Emre ben duşa giriyorum, sonra da cafeye gideceğim" diyerek odasına doğru yürüdü. Bu sefer soramamıştı ne yapacaksın diye.

Duştan çıktığında mutfaktan gelen sese kulak verdi, Emre birşeyler yapıyordu.

"Derin, kahve yaptım, içer misin?"

"Lütfen"

Derin salona geldiğinde Emre'nin saçlarından sular aktığını görünce "aa sen de mi duş aldın?" diye saçma bir soru sordu.

Kahvesini terasın önündeki koltuğunda içerken şu 5 günde yaşadıklarını düşündü. Emre pikaba bir plak koydu, Pink Martini. Londra'dan aldığı plakların arasındaydı bu da.

Yarım saat sonra kahvesi bitmiş, evden çıkmak üzereydi ki Emre seslendi. "Derin, birkaç gün burada kalacağım, umarım sorun olmaz"

Derin gülümsedi, "asla"... Rahatlamıştı, demek konuşacaklardı.

Cafeye vardığında Murat kapıda sigara içiyordu.

"Patronnnn, çokkk özledim seni" diye boyununa sarıldı Derin'in, neredeyse devriliyorlardı.

"Dur be oğlum dur ben de özledim. Sanırsın aylardır uzaklardayım"

"Yok değil öyle ama ne bileyim bu 5 gün 5 ay gibi geldi. Hele yaşadıklarımdan sonra"

Boş gözlerle Murat'a baktı, ne olmuştu ki? Tamam Aras hastaneden çıktı ve bunu biliyordu. Peki ya başka?

O sırada annesi belirdi kapıda. "Derinn, yavrum çokkk özledim seni"

"Tamam anne, çığlık atmana gerek yok ben de özledim sizi, hadi içeri girelim dışarısı soğuk".

Gönül Hanım her zamanki gibi tüm zerafetiyle barın bir köşesinde kollarını açmış Derin'i bekliyordu.

"Gönül Hanım, nasılsınız? Hepinizi çok özledim."

Gönül hanım Derin'e sarıldığında yan gözle annesine baktı, her zamanki gibi gözlerindeki kıskanma belirtisini yakalamak için. Ama bu sefer, annesi O'nu yanılttı. Gözlerinden sicim gibi yaş süzülüyordu.

"E hadi bu kadar sarılma faslı yeter, bana bir kadeh şarap ver de Murat'cım, ben yokken neler olmuş bir dinleyeyim".

Hemen köşedeki masaya geçtiler, Murat kadehlerle bir şişe kırmızı şarabı bardan kaptığı gibi yanlarına geldi.

"Murat'ı dinleyeceğim önce".

Derin bir nefes alıp söze başlamak üzere olan Murat'ın ağzından daha bir kelime bile dökülmeden kapı açıldı ve Mesut içeri girdi.

"Derin ben susayım artık, başrol oyuncusu sahneye çıktı, artık söz onda" diyerek bir kadeh şarabı Mesut'un eline tutuşturan Murat, barın arkasına geçti.

"Hoşgeldin Derin"

"Selam Mesut, ne arıyorsun burada? Köye gitmişsiniz diye duydum"

"Gittik Derin, Aras'ı eve yerleştirdim ve geri döndüm. Yapaacak bir sürü işim var. Daha Nişantaşı'ndaki evi boşaltacağım, Aras'ın işlerini toparlayacağım, e benim otelin de bir sürü işi var. En az 15 gün İstanbul'dayım anlayacağın. Ha bir de hastane! Öyle ani çıktık ki hesdabı bile kapatamadım."

Boş bakıyordu Derin, kadehinde koca bir yudum aldı "Baştan başlamak ister misin?" diye sordu Mesut'a.

"Başı mı sonu mu bilemiyorum Derin, sen gittikten sonraki sabaha karşı bir telefonla uyandım. Kat hemşiresi Aras'ın toplandığını ve acil benim hastaneye gelmem gerektiğini söyledi. Nasıl koşarak hastaneye gittim hala hatırlamıyorum. Bizimki çoktan toparlanmış, koridorda bir aşağı bir yukarı yürüyordu. Aklıma Murat'ı aramak geldi; zavallım henüz yeni yatağına yatmışken benim sesimi duymak pek iç açıcı gelmemişti, ama yapacak birşey yoktu, tek başıma bu adamla baş etmeye gücüm kalmamıştı."

Kadehini bir dikişte bitirdi, Murat'a işaret etti.

"Sonrası mı? Tek söylediği 'beni köye götür' oldu. Ne yapabilirdim ki? Adam gözümün önünde kendini uçurumdan aşağı attı; bu kararına karşı çıkacak değildim çünkü İstanbul, bu hastane, etrafındakiler, arkadaşlarım dediği o hıyarlar yiyip bitiriyorlardı Aras'ı. Hiç itiraz etmedim. Murat geldiğinde evrakları imzalıyordum. Sabahın beş buçuğunda ne benim cebimde ne de Murat'ın cebinde hastane faturasını ödeyecek para yoktu. Ben de bir sürü senete imza attım. Saat 7 sularında kamyonete evden de aldığımız bazı eşyalarını yüklemiştik ve hiç arkamıza bakmadan Murat'la arka arkaya köye doğru yol aldık".

"Anlamadım Murat, sen de mi gittin? Peki cafe?"

"İşte o anda devreye annenle Gönül hanım girdiler. Tabi çalışanları da unutmamak lazım. Hepsi sanki sen buradaymışcasına cafeyi 3 gün idare ettiler. Arada kırılan tabakları bardakları saymazsak bayağı da iyi iş yaptılar."

Derin tek tek karşısındakileri inceliyordu. Bu insanların hiçbirinin hakkını ödeyemezdi.

"Köye geldiğimizde Asiye çocukları için yaptığı evi hazırlamıştı Aras'a. Aynı bahçe içinde, gözünün önünde dizinin dibinde! Aras yol boyunca hiç konuşmamıştı. Asiye'yi gördüğünde sadece 'Asiye abla bana çay yap' dedi ve bahçedeki salıncağa geçip oturdu. 3 gün günaydın ve iyi geceler dışında ağzından laf çıkmadı. Otelden bazı eşyaları eve taşıdım, odasını Asiye yerleştirmişti ama çocuklar o kadar az geliyorlar diye evde oturacak yer yoktu. Murat sağolsun hepsini 2 günde halletti. Mustafa Abi konuşturmaya çalıştıysa da beceremedi. Dün akşam sofraya oturduğumuzda bir baktım elinde bir şişe Lacivert Efe, 'oğlum nereden buldun?' dediğimde 'e mutfaktan' diye cevap verdi. Sabah otele gittiğimde doktoruyla konuşmuştum. İçim rahattı; istediği kadar içebilirdi. Bir kadeh içti, ağzına bir lokma attı ve konuşmaya başladı 'Mesut Nişantaşı'ndaki evi kapat, hatta sat, hibe et ama kurtul o evden. Köyde yaşayacağım artık, Derin'e de söyle sakın adımını atmasın buraya. Bitti, Aras yok artık'. Sakindi konuşurken. Söylediklerine itiraz etmedim. Murat sabah yola çıkmıştı, sadece O'na mesaj attım 'bitti' diye."

Derin'in gözlerinden sicim gibi iniyordu yaşlar. Aras gitmişti, yoktu artık. Murat kadehleri tekrar doldurdu. Gönül hanımla annesi birer sigara yakmışlardı. Kimsenin o anda yasağı taktığı yoktu.

Mesut, Derin'e yaklaştı "Derin, senin için, O'nun için inan bana en iyisi bu. Zamanla sen de bunu anlayacaksın. Tüketme artık kendini".

Derin hiç cevap vermedi. Kadehini bırakıp herkesten izin istedi "çok yorgunum gidip yatacağım, yarın sabah görüşürüz" diyerek çıktı Cafe'den. Murat arkasından koştu "bu gece yalnız kalma" "Yalnız değilim Murat, Emre evde. Merak etme. Sabah konuşuruz, sadece kimse Emre'nin benim evimde olduğunu bilmesin" dedi.

İstiklal Caddesi'ne çıktı ve tam ters yöne yürümeye başladı. Yağmur başlamıştı, ıslanmak iyi gelecekti. Taksim'e kadar yürüdü, ağladı, Sıraselviler'e döndü. Firuzağa Cami'nden tekrar İstiklal'e çıktı, neredeyse 1 saat geçmişti. Eve vardığında sırılsıklamdı. Murat çoktan Emre'yi haberdar etmişti. Emre, Derin gelmeden yiyecek birşeyler hazırlamış, şömineyi yakmıştı. Derin kapıdan içeri girdiğinde Emre'nin kollarının arasına yığıldı.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder