15 Haziran 2011 Çarşamba

Hastane

Hastaneye döndüklerinde bahçede tanımadığı bir çok insan vardı Mesut'un etrafında; bazılarını Aras'ın evinde görmüştü, ama hiçbirinin kim olduğunu bilmiyordu. Mesut, Derin'i görünce yanındakilerden izin istedi.

"Derin, doktor birazdan bilgi verecek hadi gel içeri girelim"
"Mesut, Aras benimle oyun oynuyor."
"Ne oyunu Derin? Sen neden bahsediyorsun?"

Uzakta duran gruptan bir kadın "hah tam Aras'a göre; kadın sanki partiye gidiyor bu makyaj bu parfüm kokusu çüşşş" deyince Derin sert adımlarla yanlarına gitti ve kadının suratına tokadı bastı. Kadın neye uğradığını şaşırmıştı. Etrafındakiler bir adım geriye çekilmekle yetindiler. Mustafa hemen yanlarına koştu, Derin'i kolundan tutup hastane binasına soktu. Kimse konuşmuyordu; asansöre bindiklerinde Derin kahkahalara boğuldu. Ne Mesut susturabiliyordu, ne de Asiye ile Mustafa.
"Annem nerede?"
"Evine gitti, 2 saat sonra gelecek"
"Şaka gibi bu kadın ya; nasıl bırakıp gitti beni?"
"Of Derin saçmalıyorsun, kadın sabahın altısından beri hastane kapısında. Biz gönderdik biraz dinlensin diye; sen de geçmiş kadının arkasından ne diyorsun"
"Tamam anlaşıldı hiçbirinize bir laf edemeyeceğim ben"

5. kata geldiklerinde kabinin aynasında saçlarını düzeltti, kendisine şöyle bir baktı ve "gidip görelim bakalım şu doktoru" diyerek asansörden çıktı.

Doktorun odasına geldiklerinde içeriden sesler geliyordu. Mesut kapıyı çaldığında içeriden gelen gir sesiyle kapıyı açtı. Önce Derin girdi içeri; çok da büyük olmayan odada 4 doktor vardı; masasında oturan Dr Asuman ayağa kalktı ve "Derin Hanım hoşgeldiniz" diyerek Derin'in elini sıktı.

Dr Asuman 40-45 yaş arasında, keskin yüz hatlarına sahip, yemyeşil gözlü, simsiyah saçlı "fıstık" gibi bir hatundu. Derin içinden "vay bee tam da Aras'a göre hem 3-5 yaş büyük hem de fıstık gibi" diye geçirdi.

Diğer doktorlarla da el sıkıştıktan sonra masanın önündeki koltuğa oturdu; daha doğrusu çöktü. Dr Asuman, ekibini tanıştırdıktan sonra Aras'ın durumunu anlatmaya koyuldu. Birkaç saat önce Mesut'un söylediklerinden başka birşey söylemiyordu aslında; ama Derin söylediklerini tek bir kelimesini kaçırmamak için can kulağıyla dinliyordu.

"Derin Hanım önümüzdeki 48 saat çok önemli; bu süre geçmeden hiçbir şey söylememiz doğru değil; şu an izlemekten ve beklemekten başka bir çaremiz yok"

"Asuman Hanım, Aras'ı görmek istiyorum"

"Maalesef Derin Hanım, Aras şu an yoğun bakımda sizi oraya sokmam mümkün değil"

"Anlatamadım galiba, ben izin istemiyorum. Aras'ı göreceğim ve siz bana engel olamazsınız"

"Sizi çok iyi anlıyorum; ama O'nu bu halde görmeniz size hiçbirşey kazandırmayacak; aksine çok üzüleceksiniz"

"Benim yaşayacağım üzüntü sizi ilgilendirmez; dostlarım, annem yanımda. Altından kalkarım; beni Aras'a götürün" diyerek ayağa kalktı, Mesut'un koluna girdi ve odadan çıktı.

Kapının dışında Emre ile Murat bekliyordu.

Mesut, Murat'a cafeye gitmesini söyledi "boşlama cafeyi, herşey yolunda gitsin bir de onun yüzünden başımız ağrımasın"
"Tamam abi, merak etme. Birşeye ihtiyaç olursa haber ver, ben bir ara gidip Derin'in evini de toplarım Gönül Hanımla birlikte. Bu arada, hem bende hem de Gönül hanım'da anahtar var. Sizinkiler dinlenmek, duş falan almak isterlerse haber ver".

"Tamam Murat, konuşuruz."

Murat, Derin'in yanağına bir öpücük kondurduktan sonra uzaklaştı yanlarından.

Yoğun bakımın kapısına geldiklerinde hemşire onları bekliyordu; "Sadece Derin Hanım" dedi. Emre hemen araya girerek, "tamam biz kapının dışında bekleriz ama yine de ben Derin'in yanında olmak istiyorum" dedi. Hemşire boş gözlerle Emre'ye bakarak "maalesef Doktor hanım sadece 1 kişi için izin verdi".

"Tamam siz dışarıda bekleyin ve beni merak etmeyin"

Derin kapının ardında kaybolduğunda Mesut, Emre'ye dönerek "Emre, sabahtan beri soracağım sen gerçekten dün gece mi geldin?"

"Evet dün gece geldim ve gerçeği söylemek gerekirse Derin'le konuşmak için döndüm, ama karşılaştığım manzaraya bak, sevdiğim kadın aşık olduğu adamın başında ve ben O'na destek oluyorum. Tam Derin'e göre bir manzara!"

"Anlamadığım eğer Derin'i seviyorsan neden ayrıldınız?"

"Derin'i sevmek kolay değil; O çok yorucu, ama bir o kadar da huzur dolu. Ve aradan zaman geçtikçe bunu daha iyi anladım."

O sırada Derin yoğun bakımdan çıkmış, gözünden süzülen yaşları gizlemeye çalışıyordu.

"Bir sürü kablo, bir sürü alet, Aras gözükmüyor bile, ama yüzünde garip bir huzur vardı".

Hep birlikte aşağı indiler, Asiye ile Mustafa, Meriçle birlikte bahçede oturuyorlardı, kuru kalabalık gitmişti. Mustafa "ben gönderdim" dedi; Derin tokat attıktan sonra Meriç de gerilmişti. Hepsi O'nun da arkadaşıydı, ama Meriç hiç birini görmek istemiyordu.

Bir ara Asiye ile Gönül Hanım, Derin'i kolundan tutup karşıdaki küçük lokantaya götürdüler. "Kızım birşeyler yemelisin, önümüzde uzun bir zaman var ve sen güçlü olmak zorundasın" dedi Gönül Hanım.

Derin itiraz etmeden tabağındaki çorbadan birkaç kaşık aldıktan sonra ağlamaya başladı.

"Neden Asiye abla? Neden?"

"Neden mi? Deli kız seni nasıl sevdiğini görmüyor musun? Sana zarar verecek diye ölümü seçti; ama beceremedi. Beceremeyecek de! 48 saat sonra gözlerini açacak ve neydi o? hah buldum gözlerinde kaybolduğum diyecek sana"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder