7 Kasım 2011 Pazartesi

Neden?

Günlerden salıydı; buz gibi bir hava vardı dışarıda. İşi başından aşkın bir şekilde ertesi gün çıkacağı seyahat için hazırlanmaya çalışıyordu. Akşam cafenin kalabalık olacağını bilmesine rağmen sadece işleri toparlayıp bir an önce orayı terk etme derdindeydi. Murat arada kapıdan başını zuatıp bir şeye ihtiyacı olup olmadığını soruyor, yada bir fincan sıcak kahve getiriyordu. Bir türlü cesaret edip de soramıyordu "neden gidiyorsun?". Kazanın ardından 3 ay geçmişti ve Aras hala hastanedeydi. Sabahları hastaneye gidip vazodaki çiçekleri değiştirmeler, kahvaltısını ettirmeler, arada cafenin işleri, arkadaşlarla kahve molası, yada anne ve Gönül Hanım ile kısa öğle yemekleri Derin'in rutini olmuştu. Aras'ın fiziksel bir problemi kalmamıştı ama gözünü açtığından beri tek bir kelime ağzından çıkmadığı için doktorlar hastaneden çıkmasına izin vermiyorlardı.
Pazartesi gecesi hastaneden cafeye geldiğinde Emre'nin barda Muratla sohbet ettiğini gördü; ikisine de el sallayıp odasına geçti. Elindekileri bıraktığı sırada mutfaktan bir şangırtı sesi geldi; yine 3-5 tabak kırılmıştı. Alışkındı, cafe açıldığından beri, kendi kırdıkları hariç, 4 kere tabakları değiştirmişti. Böyle şeylere takılmayı uzun zaman önce bırakmıştı. Bir an sabahtan beri ağzına lokma sürmediğini fark etti; Emre'nin yanına gidip "yemek yedin mi?" diye sordu. Murat "biz de sana aynı soruyu soracaktık, sen yedin mi?" "Yok Murat'cım çok da aç değilim ama birşeyler atıştırmam lazım tansiyonum kan şekerim oyun oynayacak bana". Emre'nin yanağına bir öpücük kondurduktan sonra dışarı çıkıp bir sigara yaktı. Emre de peşinden dışarı çıktı; "eee kimseye söyledin mi?" "hayır Emre, yarın söyleyeceğim, zaten 5 günlüğüne gidiyorum, lütfen sen de açık verme olur mu?" "tamam canım nasıl istersen, o zaman alana ayrı ayrı gideceğiz böylece yakalanma riskimiz azalacak" dediği anda Murat "ne riski? Aras?" diye araya girdi. "Yok Murat'cım birşey herşey aynı, Emre işinin riskinden bahsediyordu" diye oratlığı toplamaya çalıştı. "Hımm, hadi gelin yemek hazır" diye içeri çağırdı onları. Masaya oturduklarında Derin kırmızı şarap açmasını söyledi garsonlardan birine. 1 şişe şarap kısa sürede bitti, Derin ikinci şişeyi istedi. Murat barın arkasına geçip ikinci şişeyi açtı, boş gözlerle Emre'ye bakarak Derin'in kadehini doldurdu. Üç aydır ilk defa Derin rahatlamış gözüküyordu yada Murat'a öyle gelmişti.

Emre yemeğini bitirdikten sonra gelen telefonla dışarıya çıktı, Derin o sırada yeni gelen müşterilerle ilgilenmek için kalktı ve gözleri karardı. Neyse ki garsonlardan biri masayı topluyordu da düşmesine engel oldu. "Eh böyle kadehleri devirirsen olacağı buydu, hadi artık eve git ve güzelce bir uyku çek" diyerek Derin'in koluna giren Murat, Emre'ye Derin'i eve bırakmasını söyledi.

Birlikte Tünel'den aşağı yürümeye başladılar; "farkında mısın evliliğimiz boyunca bu kadar birlikte zaman geçirmemiştik" dedi Emre. Derin gülmekle yetindi. Evin önüne geldiklerinde Derin Emre'yi kahveye  davet etti; "sen davet etmesen de ben geleceğim ve seni yatırdıktan sonra geceyi salondaki kanapede geçireceğim Derin Hanım, biraz önce yaşananlar pek hoşuma gitmedi" diyerek Derin'in yanağından bir makas aldı.

Her akşamki gibi eve çıkmadan önce Gönül Hanım'ın zilini çaldı; "iyi geceler Gönül Hanım, yarınki yemek programımızı iptal etmek zorundayım haftaya aynı yerden devam ederiz olur mu? Bir seyahate çıkacağım Çarşamba günü ve yarın hastane, cafe derken yetişmem zor olacak". Gönül Hanım her zamanki anlayışlı haliyle "ne demek Derin'cim biz de annenle güzel bir yemek yeriz, sonrası için de galerileri gezeriz diye konuşmuştuk. Sen işlerine bak, evdeki çiçeklerini de dert etme sen yokken ben gözüm gibi bakarım". Derin her konuşmalarından bir kez daha hayran oluyordu bu zarif kadına; sorgulamadan, beyninden geçenleri şıp diye anlayan ve her zaman yanında olan bu kadın O'nun için bir mucizeydi. Annesi ile arasındaki dengeyi bile Gönül Hanım sağlamıştı.

İyi geceler dedikten sonra Emre'yle basamakları çıkmaya başladı, üçüncü basamakta durup Gönül hanım'a geri döndü "neden diye hiç sordunuz mu kendinize?" "Derin'cim güzel bir uyku çek şimdi, döndüğünde sana cevap vereyim" deyip kapısını kapadı.

Yukarı çıktıklarında Derin doğru odasına, Emre de mutfağa geçti. Sıcak bir fincan melisa çayı Derin'e iyi gelecekti. Kavanozların yerlerini bile öğrenmişti artık, evlilikleri boyunca mutfakta bir tek tabakların ve bardakların yerini bilirdi oysa.

Çaylar hazır olduğunda Derin pijamasını giymiş salona geçmişti bile. "Biliyor musun Emre, bu kırmızı kütüphane bu eve geldiğinde Aras annemle bir olup benimle dalga geçmişti. Oysa bu kütüphane içimi açıyor, bak şimdi de paketlerin içinden çıkanlara ev sahipliği yapıyor." "Derin çözebildin mi gizemli şeyleri?" "Boşver şimdi onları, sırası geldiğinde tek tek açıklayacaklar anlamlarını bana". Kanapeye uzanıp, battaniyesini üstüne çekti ve TV'da seyredecek birşeyler aranmaya başladı. Emre terasa çıkıp bir sigara yaktı "ben ne yapıyorum? Derin O'na aşık, ben Derin'e ve şimdi bilinmez bir 5 günlük yolculuğa çıkıyoruz. Tanrım bana yardım et" diye içinden geçirirken Derin'in sesini duydu. "Emre donacaksın terasta gir içeri, hem şömineyi de yakmamışsın" Emre bu çocukça hallerini seviyordu Derin'in. Hemen istediğini yerine getirdi, odunları şömineye yerleştirdi ve odunlar alev aldığında karşısında kaldı bir süre.

Çayları bitmeden Derin uykuya yenilmişti bile. Emre karşı koltukta oturup O'nu seyretti ta ki telefonu çalana kadar. Arayan Murat'dı. Derin'i merak etmişti. Uyuduğunu söyleyip telefonu kapadı. Melekler gibi uyuyordu, ama kanapede sabaha kadar kalırsa kabus bir gün geçirebilirdi. Kalktı, Derin'i uyandırmamay çalışarak O'nu kucağına aldı. Mırıltılar eşliğinde kadını yatağa yatırdı, yanağına bir öpücük koydu battaniyesini örttü ve odadan çıktı.

Mutfağa gidip kendine bir kadeh J&B koydu, kanapeye çöktü ve boş boş TV izlemeye başladı. Birinci kadeh, ikinci kadeh derken şişeyi yarılamıştı.

Şöminedeki ateş sönmeye başlamıştı, Derin'in en nefret ettiği şeyi yaptı ve bir sürahi suyu ateşin üstüne boşalttı. İçeri gidip, misafir odasında uzun zamandır duran eşofmanlarını geçirdi üstüne. Karşı odada yatan Derin'e takıldı gözleri, yorgun ama bir o kadar da güzel, melek ama bir o kadar da şeytan, birşey vardı bu kadında ve Emre kendine engel olamıyordu. Salona gidip şömineyi tekrar kontrol etti ve Derin'în odasına geri döndü. Yanına kıvrılabilir ve geceyi oracıkta geçirebilirdi. Bu bir yoldu yada hemen oradan kaçabilir ve bir daha geri dönmeyebilirdi. Yanına kıvrılmayı tercih etti.

"Neden?" Ne kadar çok bu soruyu sormuştu kendine, oysa Derin'in yanında ne bu sorunun ne de cevabının bir önemi yoktu. Saçlarını okşadı ve uykuya daldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder