6 Temmuz 2012 Cuma

Yaşadıklarını kağıda dökmek gibi bir niyeti yoktu; olamazdı zaten. Kime ne anlatacaktı? Ne zaman eli kaleme kağıda uzansa, görünmez bir el, kalemi kağıdı yok ediyordu... Kalem ve kağıt kayboldukça da yazası gelmiyordu. Hikaye bu ya; Derin bile O'nu kurtaramıyordu. Ne Derin, ne Aras, ne Emre ne de o kalabalık. Yalnızlık... Belki de en kalabalık kelime... Gece yastığa başını koyduğunda düşünmemek için gözlerini sımsıkı kapayan, kötü rüya görmekten korkan çocuklar gibi, dizlerini göğsüne kadar çekerek uyumaya çalışan, kırkına gelse de bir türlü büyüyemeyen bir kadından bahsediyoruz. Aslında cinsiyet burada çok gereksiz; erkek de olsa kadın da olsa hayatının özünde karmaşa varsa; hiçbir şey değişmezdi. Karar verdi; kalemi kağıdı elinden alınsa da yazacaktı. Sözü vardı kendine; Derin ile Aras'ın hikayesi 40 yaş hediyesi olacaktı kendi kendine...

E hadi o zaman... Yolculuğa devam...